12 Kasım 2013 Salı

sahaneligimi nerde unuttum

Nasil denk geldim de bloguma ulastim bilmiyorum ama neler neler yazmisim buraya. Neler paylasmisim boyle.

Bircogunu yaşadığımı unutmusum. Yazdigimi planladigimi hedefledigimi hepsini unutmusum.

Ama ben severim. Uzun zaman sonra bliguna girip de hayatinda degisenleri yazan blogculari. O yüzden okuyan var midir bilmesem de ben de yazmak istedim.

Niyetinden bahsettigim gibi yuksek lisansa basvurdum mesela. Her sey harikaydi. Basvurular yapildi bilim sinavina girildi. Bilim sinavi sonrasi basvuranlarin notlari listelendi. Birinci siradaydim. Saka gibi. 90 kusur kisi arasinda birinciydim. Mulakata girdim. Artik kesindi ben de yuksek lisans ogrencisiydim iste. Nerede kalacagim ne yapacagin nerede calisacagim hemen planlara basladim. Samur yine kizdi aceleci olusuma. Sonuclar aciklandi. Kabul edilmemisim. Once inanamadim. Kabul etmedim. Sonra kabul edilenler arasinda tanidik bi isim gorduk aradik konustuk derken "nasil soylesem bilmiyorum alinacak kisiler belliydi ve ben de biliyodum" dedi.

Hayatim boyunca unutamayacagim etkisini aylar sonra hala atamadigim bi olaydi benim icindi. Torpilim yoktu elenmistim.

Baska hicbir yere basvurmadim. O kadar nefret ettim ki yuksek lisans fikrinden. Onume bir suru okul ismi getirdiler ama hayir elim gitmedi. Kime kirildigimi bilmeden kirilmistim iste.

Sonrasinda torpil meselesiyle karsilastigim ayni sekilde sektore küstüğüm kirildigim 2 tecrubem daha oldu is konusunda.

2013 benim icin kendime guvenimi kaybettigim bi yildi kisaca.

Simdi calisiyorum. Nerdeyse cebimden yedigim bi iste. Sirf onumuzdeki senelere yatirim olsun diye. Seviyorum isimi. Ama iste yine de sisteme kufurlerim bi agiz dolusu. Her seye sifirdan baslamak zorunda kalisim benim hatam. Ama yapmak istediklerimde karsilastigim engel bep torpil oldu.

Cok sıkıcı bi yazi oldu bu. Okuyacak iki uc kisi vardi belki onlari da kaybettim.

Samur hala donmedi. Son bikac gunu artik. Yoklugunda cok buyudum sanirim. Tum kirildiklarimi kendi basima hallettim halletmek zorunda kaldim. Yoklugu koca bi bosluktu ve icini sadece kendimle doldurabilirdim oyle de oldu. Biraz da olsa buyudum bence. Dondugunde yine buyuk kalabilir miyim bilmiyorum gerci. 7 ay nasil gececek yazmisim buraya. Koskoca 10 ay gecirmisim onsuz. Insan dayanmak zorundaysa dayaniyor iste.

Hayatimda guzel seyler de oldu. Neden hep kotulerini anlattim ki? Onlari da daha sonra yazarim belki.

Onceki hedeflerimi gorunce her birinde yasadigim hayal kirikligi geldi sadece aklima. Oyle iste. 3 kotu deneyim koca bi ozlem ve zararina calistigim bi isle iste geldim burdayim.

18 Ocak 2013 Cuma

I came back

Selam gençler!
Ben döndüm :)

Neler neler yaptım da döndüm hem de.
Mezun oldum bikere! En önemlisi. Samur'u gönderdim, 2 gün olsa dahi iş tecrübesi bile edindim yani.

İş hayatı zorlu mücadele. Özellikle özel sektör. Birbirini ezme çabası, açık yakalama telaşı. Ne bileyim. Hiç benlik değil. Ha diyeceksin 2 gün çalıştın da bilmiş bilmiş döndün hemen :) Ama o 2 günde nasıl bir olaysa herkesin birbiri ardındaki planları hep yanımda konuşuldu garip şekilde. Zaten haftasonu da çalışmak zorunda olacaktım, haftasonu eğitimim var diye anlaşamadık da. İyi oldu bir anlamda (diyerek kendimi avutuyorum) Üzüldüm, şu açıdan üzüldüm, çalışırsam çok yıpranırım. Bazen Samura diyorum ki, hemen evlenelim, ben çalışmayayım, dikiş kursu, grafik kursu, yemek kursu gezeyim hayat bana güzel olsun. "çalışmamayı unut" diyo bana pislik! :)

Neresinden başlayıp ne yazsam diye düşünüyorum. Aklımda yapmayı planladığım bişiler var. Umarım becerebilirim. Keyif almayı umuyorum ama ne zamandır üşüncelerimi fiiliyata dökebilmek için vakit bulamadım. İlk fırsatta vaktimi o işlere ayırıp, memnun kalırsam burada da paylaşıcam.

Herkese selam eder, geri kaldığım blog yazılarını şimdi tamamlamak üzere timeline'a yumulurum :)

3 Ocak 2013 Perşembe

Samur'um Gidiyo..

Kaç gündür yokmuşum...

Uyku tutmadı..
Anlatayım dedim...

Bir kaç ay önce sevgilime çok iyi bir iş teklifi sundular. Araya aracılar sokarak. Dil şartı engel oldu. Şöyle ki, istenilen düzeydeki ingilizce bir hayli mevkiliydi (bu nasıl bir cümleyse artık).

O gün aramızda geçen konuşma
-  "amerikaya giderim belki"
+ "olabilir, mantıklı ilerler ingilizcen" şeklindeydi..

Ama hani bunun gerçekleşeceğini de düşünmemiştim..

2 ay bile sürmedi. Bi baktım, kurs ayarlandı, kalacağı yer tamam, vize başvurusu ve en son biletler de tamam..

Beni arayıp neşeyle "vizeyi aldım" dediğinde, önce içime kocaman bir öküz oturdu, sonra onun için sevinmeye falan çalıştım..

En kötüsü insanların tepkisiydi. "salak mısın sen, nasıl izin verirsin, bundan sonra her şey berbat olcak, ne demek amerikaya gitmesi, kafayı yiyeceksin, bence başıboş gönderme" vs vs vs..

Önemsemedim. Hatta bi ton geyiğini yaptım. "e üstünden geçinirim ben de ne güzel, samur amerikaadayken... mmm.. samur amerikadayken bu dantel takımını ördüm... hmmm çocuklar samur amerikadayken ben havlu takımına başladım... (ev kızı stayla:) )"

Sonra dedim ki, 7 ay uzun bir süre.. Döndüğünde beni değişmiş bulsun.. Bunun da geyiği döndü bi müddet, "bıyık mı bıraksam acaba? yeterince değişir miyim?"

Derken.. İnsanlar üzüleceksin baskısına devam ettikçe bir gece ben de tüm ipler koptu, çıldırdım, gözüm döndü resmen, nasıl kavga ediyoruz ama, hani konuya nerden girdik hatırlamıyorum bile, ama ben konuyu habire "amerikaya da gidiyosun, tabi böyle davranırsın" şeklinde cümlelerle sapıtıyorum. 2 gün uyuyamadım. 3üncü gün buluştuk

Aldı beni karşısına. "bu bizim için.." dedi. Gitmemi sen de istiyordun, dedi. Düşündüm evet istiyordum. O işi sen de istiyorsun, iyi bi hayatımız olmasını sen de istiyorsun, dedi. Evet istiyordum. Ama bombayı sona sakladı. "Ağustosta dönüyorum, yıl sonunda hemen evlenelim diye düşünüyorum" dedi. Ben de yelkenler fora.. "e o zaman sen gelinlik, ev eşyası bakmaya başla, zor karar verebiliyorsun zaten" dedi.. E tamam o zaman dedim.

(ha bu arada ben bu ara -evlenmek istiyorum- krizlerindeydim, ki bu çok ayrı upuzun bir konu, bi ara yazmam gerek)

Sonra noldu? Biz 6 senedir olmadığımız kadar mıçmıç bir hal aldık.. Durup durup duygusallaşıyoruz falan. (genelde ben daha çok tabi)

- resmen gidiyorsun inanamıyorum :(( modları.

Ya da her boş vakti birlikte geçirmeye çalışmalar..

"pazar günü kızlarla kahvaltıya gidecektik, ama sonr..."
cümlemi bölüp "şurda kalmış 1 haftamız sen arkadaşlarınla kahvaltıya mı gidiyorsun bravo yaa" halleri...

derken...

Kaldı şurada bir kaç günümüz.

Hani geyiğini yaptım, güldüm, eğlendim, dalgamı geçtim, vs vs vs derken..

O taaa en baştaki öküz geldi yerine iyice kuruldu iyi mi?

Gözyaşlarım gideceği günü bekliyor resmen.. O güne kadar sabrederler mi o da ayrı konu tabi.
(hiç ağlamadım diyemem, ağladım tabi ama benim korkum bunun bir krize dönmesi)

7 ay= 30 hafta= tam 210 gün samur yok..

Samur'un yokluğu sevgiliyi amerikaya yollamak da değil aslında...

O kadar çok şey ki..

Diplomamı almaya birlikte gidememek demek..
Yüksek lisans mülakatında yanımda olmaması demek..
Dil sınavında burada olmaması demek..
Müzeleri gezme planlarımızı 7 ay ertelememiz demek...
En sevdiğim mevsimi onsuz geçirmem demek..
Bu sene karda yürüyemeyecek olmamız demek..
Ramazanda iftar yapamayacak olmamız demek...
.....

Liste daha o kadar uzun ki..

Diyorum ki "gidiyorsun ama sağ kolumu, en yakın arkadaşımı da alıp gidiyorsun"
Çünkü ben biraz asosyal bir insanım, yani şöyle asosyalim..
Şimdi yüksek lisansa başvurucam ya, tek başıma asla gidemem. Mutlaka biriyle gitmeliyim.
Ve işin en kötü yanı, sözde bi ton arkadaşım varken, benimle gelecek bir allahın kulunun olmaması.. Olsa bile samurun yerini tutamıyor olmaları.. (ki zaten gerçekten yok kimse, anaaa resmen yok)

Temmuzun on'unda bi arkadaşımın bebeğine doğum günü yapıcaz, hatta yapıcam, benim hazırlamamı istedi, eminönüne gitmem gerek, ve benimle gelecek kimsem yok demek samurun yokluğu..

Ha sadece bi yerlere gidecek eleman yok demek de değil tabiki :)

Anlık olarak "özledim görmem lazım" krizlerimde göremeyecek olmam demek mesela. Ki umarım bu durumu az yaşarım, çünkü bariz panik atak krizine dönüşüyor durum...

Ben 30 hafta boyunca ne yapacağım Onsuz bilmem :(

Yazacak bi milyon tane daha haberim vardı ama çok uzadı bu post...

Fotoğrafımızı ekleyecektim, ancak babamın bilgisayarındayım, bir sonraki "samura veda" yazısında ekleyeyim gözyaşlarımdan önümü görebilecek olursam tabi :))

Pazartesi günü tez savunmam var, dualarınız benimle olsun, fighting!

Öperim...

18 Aralık 2012 Salı

bi izleyen pişman bi de izlemeyen; suburgatory

Ben bu diziye bayılmanın ötesinde bi bağla bağlıyım sanırım. Bu nasıl bir giriştir yahu :)


Dizi özet olarak; New Yorktan kenar bir mahalleye taşınmış ve burada yeni bir düzen oluşturmaya çalışan baba-kızı konu alıyor. Komedi diye geçse de bence sadece "komedi" şeklinde etiketlenmemeli. Konular hep çok derin. Ayrıca en sevdiğim şey, kahkaha efekti yok, o efektle nasıl soğuyorum ben dizilerden.

O kadar ilginç bir mahalle(?) ki yeni taşındıkları yer, yaşayan insanlar bi antika, alışkanlıklar garip, konular eğlenceli.. Mahalleye de aslında kenar mahalle diyemeyiz çünkü çok elit takılan, sosyetik diyebileceğimiz tiplerin yaşadığı bi mahalle.

Ama en güzeli baba-kız arasındaki bağ.


Hani babama haksızlık edemem, kötü bir babam var asla ve asla diyemem ama bu baba-kıza özenmedim de diyemem yani :)

Geçen sene ilk bölümünden beri takip ediyorum diziyi, keşke geç farketseydim de, toplu halde izleseydim :)

İzleyen çok insan da duymadım. Kime önerdiysem "adı ne garip onun yaaa" dediler. Oysa ben adını çok seviyorum :)

İsmini açıklamak gerekirse; Suburgatory, banliyö anlamına gelen suburb ve araf anlamına gelen purgatorykelimelerinin birleşimiyle oluşmuştur. Kahramanımız Tessa’nın bu yeni taşındığı yerde -özellikle de The Stepford Wives filminden fırlamışa benzeyen kadınları görünce- bu mahalleye taktığı isim.

şeklinde açıklanmış 22dakika.org'da ben de direkt kopyaladım :)

Canı sıkılıp, şöyle 20şer dakikadan oluşan bölümleri olan bi dizi izlesem ama ne izlesem diyen herkese tavsiye ederim :)

Bu tür benim bayıldığım "sıcak" dizi türlerinden, samimi, neşeli, yer yer duygusal, "tatlı".


İzleyin bence asla pişman olmayacaksınız.

16 Aralık 2012 Pazar

Ben pasta yaptım!

2 gündür canım ciddi manada çok sıkkın. Ama yeni bi ilke edindim, olumsuzluklar üzerinde durmuyorum, düşünmüyorum, kendiliğinden hallolursa hallolur. Hallolmazsa keyfi bilir, ben onu yok sayıyorum :))

Ehem. Ben ailemin yaşadığı bu ilçeye 8 sene sonra gelmiş bulundum. Yeni bir çevre sıfır arkadaş durumu oldu tabi. Geçen sene bulabildiğim kadar kursa vs yazıldım. Çoğunu yarıda bıraktım tabi, sıkılıp :)

Ama daha önce söylemişimdir Çocuk Gelişimi fark dersleri alıyorum, ve aslında iyi ki alıyorum. Bu alanda çalışmasam bile 2 adet dünya tatlısı arkadaş edindim. Özellikle çoğu samimi olduğumuzu zannettiğim arkadaşımla bağlarımı kopardıktan sonra çok daha iyi geldi. Aslında şöyle oldu, ben bu 2 insanı tanıdıktan sonra dedim ki "nasıl yani, arkadaşlık dediğin buymuş resmen, o zaman benim şu şu şu şu insanlarla ne işim var allah aşkına!' ve sonrası silinen isimler :)

Arkadaşlık ciddi manada özveri istiyor. Benim beklentim her koşulda yanımda olacak insanlar, kıskanmayacak insanlar, yüzüme gülüp arkamdan başarmamı istemeyecek insanlar değil. Başıma gelen iyi şeylerde yüzlerinde "neden bu senin başına geldi" bakışını yakaladığım insanlar ya da üzüldüğümü bildikleri konularda üzerime üzerime gelip o durumla dalga geçen insanlar değil. Bunlar uzun mevzular aslında. Ne diyorduk, kötü mevzular anlatılmıyor.

Tanıdığım bu iki insansa gerçekten çok içten insanlar. Kısa zamanda çok samimi olduk. (aslında neredeyse bir buçuk sene olmuş)

Geçen gün içimizden birinin doğum günüydü, akşam pastamı yaptım, ertesi gün çaldık kapısını elimizde pastayla. O kadar mutlu oldu ki, çünkü aramızda doğum günleri mevzusu hiç geçmemişti bile. Laf arasında söylediği tarih kalmış aklımızda.

Pastama gelince, ilk kez bişi denedim, çok da hoş oldu. Ayyy tarif yazıcam!

Ehem ehem. Tüm malzemelerim hazırdı aslında :)


Hazır pandispanya, creme-ole (vanilyalı), damla çikolata, krem şanti, süt fındık ve danette :) Fotoğrafı sonradan (bi arkadaşım malzeme fotosu isteyince) çektim, o yüzden görselde vanilyanlı yerine çikolatalı cremeole var :)

Aslında hazır pasta yapmayı herkes biliyordur ama nedense canım yazmak istiyor...

Cremeole, krem şanti ve sütü karıştırdım, ortaya çıkan kremenın bi kısmına damla çikolata ekleyerek, bu sütle ıslattığım keklerin arasına yaydım bi güzeeeeel.


Sonra da kalan kremaya danetteyi ekleyip bi güzel karıştırdım (ilk kez denediğim şey buydu aslında) Danetteyi normalde hiç sevmem o yüzden tadından çok emin olamadım. Ama sonuç gerçekten güzeldi.

En sonda rondoda parçaladığım fındıkları pastamın üzerine donattım! :)
Eheh evde albeni taneler vardı onlarla da baş harflerimizi yazdım.



Ama ciddi manada tadı beklediğimin üstünde güzel oldu. 

Fotoğraf kaliteleri de çekim açıları da çok iyi değil ama idare edin, zamanla öğrenicem bence :))

Öperim!



13 Aralık 2012 Perşembe

Yaşasın Mimlenmişim!

Mimlendiğim zamanlarda önce bi soruları gözden geçiriyorum, zor mu kolay mı becerebilcek miyim yanıtlamayı diye :P

sevgili biricitconsungunlugu de beni mimlemiş. çook teşekkür eder öpücük yollarım kendisine burdan :)

Geçelim sorulara; öhm..

1-Mantığın mı yoksa Duyguların mı ön plandadır? 
mantık nedir bilmiyorum diyebilirim :) hatta dönem dönem paniğe kapılıp olayın mantıklı kısmını görsün diye samura koştuğum olur. dönem dönem değil çoğu zaman. hmm belki her zaman da olabilir :) ama hakkımı yemeyeyim son zamanlarda birazcık da olsa mantık konusunda adımlar attım sayılabilir.

2-İnsanlar niye mutlu değiller?Niye gözlerinin önündeki mutlulukları görmüyor ve şükretmesini bilmiyorlar?
Hmm. Sorunun cevabı içinde saklı aslında. Şükretmeyi bilmemek en büyük sorun, sorunumuz. Yani bu soruyu insanlar şeklinde yanıtlayamam çünkü ben de o insanlar içindeyim, hepimiz içindeyiz yani. Gözlerimizin önündekiler gözlerimizin önünde olduğu için mutluluk sebebi sayılmıyor genelde. İnsan şükretmeyi öğrendiğinde mutlu hissediyor.

3-Çok para harcayıp keşke almasaydım yada harcamasaydım dediğin bir şey var mı??
Oluyor tabi dönem dönem. Ama son zamanlarda doğru para harcamayı öğrendiğimden sanırım, aklıma gelmiyor şu anda. 

4-Haklı olduğun bir konuda hakkını savunur musun yoksa susmak adalet mi dersin?
Karşımdaki kişiye göre değişiyor. Eğer kırmaktan korkmadığım biriyse karşımdaki car car carlayabilirim. Ama kırmaktan korktuğum sevdiğim bir insansa kendimi yer bitiririm.

5-Tok gözlü müsün yoksa her şeyim olsun diyenlerden misin?
Evim, arabam, yazlığım, kışlığım, yatım, uçağım olsun başka da hiiiiç bişi istemem diyecek kadar tok gözlüyüm :P Biraz aç gözlü olabilirim. Yani her gördüğüm güzel şey benim olsun isterim. Ama benim her şeyin benim olamayacağını da kabullenirim bi yandan.

Mimi kim başlattıysa çok sevdim ben :) Veee firuzeyi mimlemek istiyorum :)

The Walking Dead

Samur efendi ölüp ölüp diriliyordu bu dizi için, izle bak çok seveceksin, izle bak çok seveceksin başımın etini yiyordu. Bi gece "e bakayım nasılmış" dedim, ilk sahnede "walker" denilen zombilerden birini görünce kapattım, asla izlemem midem bulanır kusarım vs diye ekledim. Ben ufacık böcekte saatlerce öğüren bi insanım. Kanlı sahnelerde kusarım bile. Kanların fışkırmasına da gerek birisi parmağını kesse yeter. Sonra noldu bilmem. Çok garip ama ikinci bi şans verdim diziye (ki asla huyum değildir, bıraktığım kitabı tekrar alamam elime mesela), ama ne şans. O gece ilk sezonu bitirdim, hatta ben 3 günde 3 sezon bitirdim. Nasıl bir heyecanla nasıl bir iştahla izliyorum anlatamam. Nasıl şanssız bir insansam ben sezonu bitirdim dizi sezon tatiline girdi. Şubata kadar nasıl beklicem bilmem.

 Konusu anlatınca çok basitmiş gibi geliyor insana. Ülkeye yayılan bir hastalık var ve çoğu insan ölü, ve zombi. İnsanlar zombilerden kaçıyor. Saklanıyorlar vs. Zombiler de ne hikmetse parçala parçala bitmek bilmiyorlar :) Zombi saldırısına uğrayan zombiye dönüşüyor.

Ama dizi nasıl sarıyor. İnsan başından kalkmak istemiyor. Hepinize tavsiye ederim. O kadar çok sevdim ki herkes izlesin herkes izlesin istiyorum.


Şimdi biraz da sosyolojik gözle falan yorumlamak gerek diziyi, dizide normalde normal insanlar zombilerden kaçıyor ve dolayısıyla seyirci (ki özellikle benim gibi saflar) ana kahramanlar başka insanlarla karşılaştığında hemen dostluk bekliyor. Öyle olmuyor. Zombiler yetmezmiş gibi çoğu zaman insanlar da savaş halinde oluyor. Birbirlerini yok etme çabası. Oğlum zaten kalmışsınız bi avuç. Ne diye yok ediyosunuz türünüzü di mi ama :) Ben böyle dediğimde de "çok safsın o yüzden" diyor samur. Ben anlamazmışım! Babababa. Evet anlıyorum her fanide olduğu gibi dünyaya sahip olma hissi var onlarda da :P haha ama ne bileyim ya ben o dizide oyuncu olsam kesin ilk ölenlerden olurdum, hem de zombi saldırısından değil, diğer insanlar tarafından, çünkü saf gibi hemen kucak açardım :)

Ay aşık olduğum tüm dizilerimi de yazmaya karar verdim bu posttan sonra, hepiniz izleyin hepsini :) Hepiniz izleyin ki yorumlaşabilelim di mi ama :)


7 Aralık 2012 Cuma

her şeyde bi hayır vardır diyelim

Hayatımda bir şeyler düzgün gitse zaten şaşıcam. Sabah yine zorla uyandım. Bu ara havaların kapalı olması nedeniyle midir nedir her zaman 9da uyanan ben 12de zorla uyanıyorum. 12de uyanınca geç yatıyorum. Geç yatınca 12de uyanıyorum. Kısır döngüde yaşayıp gidiyorum. Mevzu bu değil tabiki.

Geçen yıl alesten 86 alan ben, çalışıp daha yüksek almalıyım diyerek hayatımda ilk kez kitap bitirerek çalıştım, son gece heyecandan uyuyamadım (yine hayatımda ilk defa heyecan yaptım) 3 saatlik uykuyla sınava girdim, denemelerde en düşük 94 yapan ben tabi ki berbat bi sınav geçirdim çünkü herkes gibi yetiştiremedim.

Bugün ales açıklanmış. 765inci olmuş 89 puanla. Önce deli gibi sevindim tabi. Hayatımda ilk kez bi sınavda ilk bine girmiştim sonuçta. Hemen babamı aradım '23242 kişi arasından 765inci olmuşum iyi miee' diye sordum. "aaa çok iyi" dedi, daha bi coştum.

Sonra durdum düşündüm, "olm önemli olan aldığın puan, o da planladığın puandan resmen 3-4 puan düşük,hiç bi işe yaramayacak".. Çünkü okul ortalamam düşük. Yani alesimin çok çok yüksek olması lazım ki yüksek lisansa kabul edilebileyim.

Neyse amma uzattım, sevgili samur okuyosa eminim başlamıştır yine "anca uzat lafı zaten, kısa kısa anlatamazsın bi" demeye.

Ufak çapta bi moral bozukluğu yaşadım ama yine de öte yandan sevinçliyim, evet yapabilirim, yüksek lisans yapabilirim falan diye minik minik çığlıklarım var. Sonra noldu..

Akşam mailime bi baktım. İstanbul üniden başvuracağım anabilimdalı başkanından mailime yanıt gelmiş. mailimde şöyle ki...

ocak 23te mezun oluşum resmi ilan edilecek. ve yüksek lisans başvuruları 2-11 ocak arası. "mezun olacağıma dair bi belgeyle başvuramaz mıyım" dedim. mülakat tarihinde mezun olmuş oluyorum çünkü.

gelen yanıt "hayır" tabiki moralmen çöktüm. hala da çok mutsuzum. tam bişiler düzelcek derken, ocak bi an önce gelsin derken, haydaaaa işin yoksa haziranı bekle şimdi.

Napalım "her şeyde bi hayır vardır" mutlaka.